Ondokuz Mayıs Üniversitesi - İletişim Fakültesi - Uygulama Gazetesi -

Rektör Ünal: “OMÜ’nün marka değerini yükseltmek istiyoruz.”

Rektör Ünal: “OMÜ’nün marka değerini yükseltmek istiyoruz.”
  • 14.03.2022
  • Rektör Ünal: “OMÜ’nün marka değerini yükseltmek istiyoruz.” için yorumlar kapalı
  • 3.110 kez okundu

Ondokuz Mayıs Üniversitesi’ne (OMÜ) 14 Ağustos 2020 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından atanan Prof. Dr. Yavuz Ünal, 16 Ağustos 2020’de rektörlük görevini devraldı.

Rektör Prof. Dr. Yavuz Ünal ile öğrencilik yıllarından, akademik hayatına ve OMÜ bünyesinde gerçekleştirmek istediği çalışmalara kadar pek çok konu hakkında keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

Bizlere Yavuz Ünal’ı anlatacak olsanız nasıl ifade edersiniz? Prof. Dr. Yavuz Ünal kimdir?

Yavuz Ünal, üniversite sınavına girerken akademisyen olacağım diyerek sınava giren biridir. Bu nedenle akademi benim için hep üst değer olarak kalmıştır. Farklı görevlerim olmasına rağmen akademideki görevimi hiçbir zaman ilgi alanımın dışında tutmadım. Mutlu olduğum, kendimi ait hissettiğim ve daima arzu ettiğim şey akademik hayattır. Yöneticilik ise bunun hasbelkader parçasıdır.

“Üniversitenin gelişimini, yaşadıkları sıkıntıları, riskleri, şansları ailenin bir bireyi olarak yaşamış biriyim”

Eğitim hayatınızı OMÜ’de tamamladınız, meslek hayatınıza da OMÜ’de devam ettiniz. Akabinde Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nin 11. Rektörü olarak 14 Ağustos 2020’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından atandınız. Bu bağlamda hem eğitim hayatına OMÜ’de başlayan hem de mesleki kariyerini OMÜ’de sürdüren biri olarak Üniversitemizi nasıl tanımlarsınız?

OMÜ, Türkiye’de yatay gelişimini tamamlayan, kurumsal anlamda güçlü, akademik altyapısı daha da güçlü olan bir yapıdır. 83-84 yıllarında başlayan öğrencilik sürecim üniversitenin de kurumsallaşma sürecidir. Dolayısıyla OMÜ’nün gelişimini, yaşadıkları sıkıntıları, riskleri, şansları ailenin bir bireyi olarak yaşamış biriyim. OMÜ bir ailedir ve bu ailenin bir parçası olmaktan her zaman gurur duyarım. Sadece 1-2 yıl kadar yurtdışı görevim oldu, haricinde bütün kariyerim OMÜ’de devam etmiştir. OMÜ’yü bu anlamda bir değer ve bir şans olarak görüyorum ve bulunduğu yeri kendisine yakışan bir yer olarak görmediğimi de sıklıkla dile getiriyorum. Bu pozisyon OMÜ’ye yakışan bir pozisyon değildir. Kurumsal olarak toparlanma sürecine girdik. 2021 yılında 2 tane akreditasyon aldık. Bunun birisi YÖKAK’ın kurumsal akreditasyonu ve bunu önemsiyoruz. Yani bir üst eğitim kurumu olması hasebiyle YÖKAK tarafından kurumsal olarak yeterli görülmesi çok değerli bir sonuçtur ve doğru yolda olduğumuzun göstergesidir. Bir diğeri, OMÜ 7 yıl sonra yeniden, TÜBİTAK tarafından belirlenen girişimci üniversite kategorisi endeksinde yer aldı. Sonuç olarak tüm bu gelişmeler bu süreçte yapılan manevraların, etkinliklerin doğru olduğunu gösterir. Önümüzdeki süre içerisinde OMÜ ile alakalı benim zihnimde oluşan yer, Türkiye’nin ilk 10’u içerisinde yer almasıdır.

“Bizim eğitim politikası olarak balık tutmayı öğretmek gibi bir felsefemiz oldu.”

2019’da ortaya çıkan Covid-19 salgınından eğitim-öğretim faaliyetleri de yakından etkilendi. Pandemiyle birlikte uzaktan eğitim, hibrit yahut harmanlanmış eğitim modelleriyle daha sık yüzleşmeye başladık. Pandemi sürecinde eğitimde yaşanan değişimler karşısında OMÜ’nün politikaları ve bu yöndeki yenilikçi çözümleri neler oldu?

OMÜ kurumsal olarak uzaktan eğitime hazır olan Türkiye’deki sayılı üniversitelerden biriydi ve 2019 yılında Covid ile yüzleştiğimizde 1 hafta gibi kısa bir süre içinde uzaktan eğitime adapte oldu. Çevrimiçi eğitim önümüzdeki süreç açısından belirli oranda zorunlu gözüküyor. Ancak gelişimi, mesleki yeterliliği ortaya koyan şey uygulama alanıdır ve uygulamaların hiçbir şekilde göz ardı edilmemesi gerekiyor. Bizim ortaya koyduğumuz performans bunun üzerinden yürüyen bir stratejidir. Umuyoruz ki pandemi kısa süre içerisinde bitecek fakat bitse de bundan sonra eğitimle ilgili yeni bir politika geliştirilmesi gerekiyor. 2019 yılındaki pandemiyi fırsata çeviren nadir üniversitelerden biriyiz. Kampüste öğrencinin olmaması boşluğunu kurumsal revizyonla değerlendirdik. Eğitim açısından sistemin revize edilmesi gerekiyor zira dünya değişiyor; bilgi çok hızlı bir şekilde eskiyor. Yeni dünyada var olmanın temel şartı ise hızlı bilgi üretmeye bağlıdır. Dolayısıyla biz eğitim politikası olarak balık tutmayı öğretmeyi benimsedik. Felsefemiz bu yönde gelişti. Balık tutmayı öğrenmek önemlidir, karnınızı doyurursunuz fakat öğrenciye balık tutmayı öğretirseniz her şartta ayakta kalacaktır. Öğrencilerimizden beklediğimiz ve akademik personelimizi yönlendirdiğimiz şey bu oldu. Öğrencilerimizin bundan belki de 5-10 yıl sonra yapacağı her bir başarı bizim başarımız olacak diye ümit ediyoruz.O nedenle arzu ettiğimiz şey total bir kalitedir.

Ondokuz Mayıs Üniversitesi “Eğitimde Revizyon” konseptiyle akademik birim müfredatlarını güncelleme sürecinde yeni bir yola girdi. “Eğitimde Revizyon” çalışmalarının öğrenciler, akademisyenler ve paydaşlar konusunda nasıl bir dinamik oluşturmasını bekliyorsunuz?

Bunu farklı konuşmalarımda da beyan etmiştim ki, öğrencinin mezun olduğunda elindeki diplomanın tek başına iş görmeyeceğini kabullenmesi gerekiyor. Lisansını tamamlaması açısından işe yarayacaktır ancak avantaj sağlayacak asıl şey, öğrencinin özgeçmişine yazabileceği yeterliliktir. Bu baskının da öğrenciden gelmesini bekliyoruz çünkü ortaya çıkan sonuçtan doğrudan etkilenen öğrencilerdir. Öğrencilerimiz bizim çocuklarımız, geleceğimizdir. Dolayısıyla geleceğe güvenle bakabilmeleri onların elde edeceği kazanımlarla alakalıdır. Benim asıl altını çizdiğim şey eğer mevcut eğitim sistemi dersin işlenme biçimi herhangi bir katkı sağlamıyorsa bundan rahatsız olması gereken öğrencidir. OMÜ bir markadır ve OMÜ’nün marka değerini yükseltmek istiyoruz. Ondokuz Mayıs Üniversitesi mezununun her konuşmasına ben OMÜ mezunuyum cümlesini sıkıştırmasını, benimsemesini istiyoruz. Öğrencilerin yetersiz gördükleri her şeyi dile getirmesi gerektiğini her yerde dile getiriyorum ve onlar tarafından gelen eğitimle alakalı hiçbir talebi “ama, fakat, veya” kelimelerini kullanmadan karşılayacağımızı net bir ifadeyle belirtiyorum. Öğrencilerimizi önemsiyoruz. Öğrencilerin her hâlükârda kendini geliştirmesi gerekiyor. Kültür havzalarını beslemek zorundalar yani bu kültürün sosyal medyada aktığı ve derste verildiği kadarıyla dersi geçme odaklı bir perspektifle gelişim sağlanmasının mümkün olmadığını kabul etmeleri gerekiyor. Gençler eğlenmeli ve güzel vakit geçirmeli. Bu bizim de arzu ettiğimiz bir şey ki, sağlıklı gelişimleri açısından buna ihtiyaç da var. Hayat açısından sürekli oturup ders çalışmaları mümkün değil ama burada dengeyi sağlam kurmaları gerekiyor.

Öğrenciler taleplerini sizlere veya yönetime nasıl ulaştırabilir?

Kullandığımız bir BİP hattı var, ayrıca iletişim araçlarının tamamını kullanabilirler. Hatta ben gelen şikayetleri aracı üzerinden değerlendirmiyorum, doğrudan gidip kendileriyle irtibat kuruyorum. Yönetimin iyileştirilmesi açısından buna şiddetle ihtiyaç var. Burada talep kurumsal veya topluluk üzerinden gelebilir ya da bir görüşme talebinde bulunulabilir. Öğrenci buluşmaları ve kampüsler bazında buluşmalar gerçekleştiriyoruz çünkü farkındalık oluşturmayı arzulamaktayız. Şunu da belirtmek istiyorum ki, öğrencinin yaptığı hatayı hata olarak görmüyoruz. Çünkü bugün öğrenme vakitleri. Hata yapacaklar ve bunun hata olduğunu öğrendiklerinde kendilerine çok ciddi katkı sağlamış olacaklar.

“120 ülkeden 5 bin 500 kadar yabancı öğrenciye ev sahipliği yapan bir birim olduk.”

Yaşadığımız çağda küreselleşme, eğitimi etkilediği gibi eğitim de uluslararasılaşmayı etkiliyor. Türkiye’de son yıllarda uluslararasılaşmaya yönelik farkındalığın arttığını görmekteyiz. Bu bağlamda OMÜ’nün uluslararasılaşma stratejisini sizden dinleyebilir miyiz?

Uluslararasılaşma bugün başlayan bir şey değil ve OMÜ’de bir kültür haline geldi. Bu stratejik değişmede, biz mevcut kontenjanın yüzde 10’una, ülke birincisi gibi başarılı öğrencileri çekmeye hedefliyoruz. Yüzde 10 kontenjanı biz ülke birincilerine ayırdık ve belirli üniversitelerin kadroyu kapatmasını engellemek açısından da ülke kotası koyduk. Bu politikanın da sonucu 120 ülkeden 5500 kadar yabancı öğrenciye ev sahipliği yapan bir birim olduk. 120 rakamı bizim için 5 bin 500 rakamından daha önemli çünkü ülkenin çeşitlenmesi her zaman daha etkilidir, bir mozaik oluşturur. 120 ülkeden gelen bir öğrenciyle Türkiye’nin dört bir yanından gelen öğrencinin yemekhanede karşılaşması bile etkileşimi doğuracaktır. Şu anda öğrencimizin olmadığı neredeyse hiçbir ülke yok. Adı bile bilinmeyen ülkelerden öğrenci alır pozisyondayız. Bunu sağlayan belki en önemli avantaj OMÜ YÖS adıyla üniversitenin kendi sınavını kendi yapıyor olmasıdır. Öğrencilerimizi kendi yaptığımız sınavla aldığımız için sınav değerlendirmesine de güveniyoruz. Biz önümüzdeki zaman içerisinde çok daha nitelikli yabancı öğrenci çekebileceğimizi ümit ediyoruz.

Verimlilik ve kalitenin önem arz ettiği günümüzde akreditasyon, yükseköğretimde de kalite güvencesi ve bu yöndeki istikrarı elde etmek için başat bir enstrüman haline geldi. Kalite bilincinin özümsenmesi ve kökleşmesinde OMÜ’nün gelişim rotası nasıl ve ne yönde ilerliyor?

Öncelikle üniversitenin iç yapısının kurumsallaştırılması gerekiyor. Yapı kurumsallaşmadığında zaman kaybı ya da emek kaybı kişiye göre politika değişikliğine gidiliyor. Bizim yaptığımız şey bütün performansı yukarıdan görebildiğimiz, raporlayabildiğimiz bir süreçtir. Bu da toplam kalite anlamına geliyor. Kurumsallaşma bir kültür olarak benimsenirse yasal olarak şekil şartı açısından tamamlanırsa isteseniz de istemeseniz de o rolü oynamak zorunda kalıyorsunuz. Atama veya görevde yükselme kriterini önümüzdeki yıl içerisinde tamamıyla performans odaklı çalıştırmaya dönüştürdük.

“OMÜ bir araştırma üniversitesi olmalı.”

Çalışmalarınız sonucunda nasıl bir üniversite inşa etmek istiyorsunuz?

Üniversite stratejik bilgi üreten, ürettiği bilgiyle yön veren, ihtiyaç duyulması halinde de girişimle model oluşturan bir yapıdır. Lise ve ortaokul düzeyindeki bir yapıdan farkı nedir dediğinizde üniversite, stratejik bilgi üretir ama üretebilmesi için de temel alan bilgisine sahip bireylere ihtiyaç duyar. Bizim felsefe olarak piramidal bir yapıya ihtiyacımız var. Yani bu üniversiteye giren herkesin bu felsefeyi benimsemesi gerekiyor. Hangi meslekte olursa olsun bu Ar-Ge yeteneğinin gelişmesi gerekiyor. Her türlü kolay veya zor diplomayı elinize alıyorsunuz ama bunun sonucu ne diye baktığınızda hayata başlamış oluyorsunuz. Üniversite aslında sizin için yeni başlıyor çünkü öğrenmeyi yeni keşfediyorsunuz. Öğrencilerin işe başladıklarında hayatı öğrenmemiş birey olmalarından ziyade, üniversiteden hayatı öğrenmiş bir şekilde mezun olmalarını istiyoruz. Sonrasında kurumlarını ve birimlerini geleceğe taşıyacak bir perspektif geliştirmeleri konusunda misyon üstlenmelerini arzu ediyoruz. Son olarak da OMÜ’nün bir araştırma üniversitesi olması gerektiğini vurgulayabilirim.

Haber-Fotoğraf: Buket Demirci

Etiketler: / / / / / / / / / / / /

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

YORUM YAZ