Bedenimiz ne anlatıyor?
Yaşamımızın her evresinde beden dilimizi kullanıyoruz. Kimi zaman kendimizi daha iyi ifade etmemizin yolu olan beden dilimiz, kimi zaman da yanlış anlaşılmamıza neden olabiliyor. Peki beden dilimiz ne anlatıyor, beden dilimiz nasıl oluşuyor?
Çarşamba Devlet Hastanesi Psikiyatri Uzman Doktoru Ufuk Çeşmeci’ye göre bir kişiye ifade etmek istediklerimizi sadece kelimelere dökmemiz yeterli değil, zira kelimelerimizi beden hareketlerimizle bir araya getirdiğimizde iletişim problemlerimizi çözüyoruz. Kişideki duygu durum değişiklerinin beden diline yansıdığını söyleyen Çeşmeci, “İnsandaki duygu durum bozukluğuyla kendini kötü hissetme hali olan depresyon, beden diline asık surat, çatık kaşlar, kısık bir yüz hali ya da çökük omuzlarla yansır. Yavaş konuşma, mimiklerin az kullanması da beden dilidir. Kişinin sergilediği tüm hareketler bize ruh sağlığı hakkında fikir verir” dedi.
Eğitim ile kontrol mümkün
Beden dilinin eğitim ile kontrol edilebileceğini söyleyen Çeşmeci, “Beden dilinin özel eğitimi vardır. Örneğin insan korktuğunda vücut tepki verir. Bu hormonal bir reaksiyondur. Kişinin gözleri büyür, terlemeye başlar, titreme olur, belki kalbi küt küt atar ve dışarıdan bakıldığında kişinin korktuğu anlaşılabilir. Üst düzey eğitim almış kişi kendi duygularını kontrol edebilirse, beden dilini de kontrol edebilir” diye konuştu. Çeşmeci, beden dilinde kalıplaşmış hareketleri şöyle açıklıyor: “Elini çenesine koyarak konuşmak ‘kendimden eminim’ demek, selamlaşırken elini üst tarafta tutmanın güç göstergesi, koluna dokunma ya da elini omzuna atma ‘sen benden aşağıdasın’ anlamına gelir. Başını okşama ya da kollarını açarak kucaklama ise sevgi göstergesidir.”
Toplumsal cinsiyet ayrımı beden dilini etkiliyor
Ondokuz Mayıs Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mevlüde Nur Erdem, insanlar arasındaki fizyolojik ve psikolojik farklılıkların beden dili kullanımında etkili olduğunu belirterek “Saçları okşama, geriye doğru atma ve kolları bedene dolama hareketi daha çok kadınlarda görülen davranış biçimleriyken; elleri cebe sokma ya da belinin arkasında birleştirme hareketleri erkeklere özgü. Kadın-erkek olarak beden dilini farklı kullanmamızın diğer nedeni toplumsal cinsiyete dayalı bakış açısıdır. Toplumun belli kuralları ve beklentileri var. Bu noktada kadın ve erkek olarak bizlere nasıl oturmamız, kalkmamız, yürümemiz gerektiği öğretiliyor. Dolayısıyla beden dilimiz içgüdüsel olduğu kadar öğrendiklerimizle de şekilleniyor” dedi.
İnsan ilişkilerinde 4 mesafe önemli
İnsanların birbirleriyle olan ilişkilerinin 4 farklı mesafede gerçekleştiğinden söz eden Erdem, “0-25 santimetre arası mesafe mahrem alandır. Bu alana sadece aile bireylerini veya çok yakın arkadaşlarımızı dahil edebiliyoruz. 25 santimetre ile 1 metre arasındaki mesafe kişisel alandır. Örneğin çok yakın olmadığımız insanlarla selamlaşırken bu mesafeyi kullanırız. Tokalaşma, bir selamlaşma ifadesi olduğu kadar karşımızdakini kırmadan bu mesafeyi korumamıza olanak sağlayan davranışlardan biridir. 1 ve 2 buçuk metre arasındaki mesafe ise sosyal alan olarak adlandırılır. Okul arkadaşlarımız, iş arkadaşlarımız ve çok yakın olmadığımız ama tanıdığımız insanlarla bu mesafe dâhilinde iletişim kurmayı tercih ederiz. Bir de 2 buçuk metre ve sonrasını oluşturan ortak alan var. Yapılan araştırmalara göre tanımadığımız insanlarla aynı ortamdayken en yakın 2 buçuk metrede rahat hissettiğimizi net bir biçimde söyleyebiliriz. Kişisel ilişki düzeylerimiz bu mesafeler aracılığıyla da kendini belli ediyor” dedi. Her insanın kendi belirlediği kişisel alanı ve bu alanın belli başlı sınırları olduğunu vurgulayan Erdem, “Gündelik hayatta insanlarla belirli ortamlarda belirli düzeylerde iletişim halindeyiz. Bu süreçte kişisel alan, sürecin anlamlı bir parçasını oluşturuyor. Dolayısıyla fiziksel mesafeyi doğru ve bilinçli kullanmak oldukça önemli” şeklinde konuştu.