36 Saat Süren Büyük Göç: Yaylaya Uzanan Çetin Yolculuk
Giresun’un Dereli ilçesine bağlı Bahçeçakırlı köyünde çobanlık yapan 51 yaşındaki Salih Aksu, yaylacılık geleneğini yıllardır sürdürüyor. Aksu her yıl, baharın gelişiyle birlikte hayvanlarını beslemek ve onların doğal ortamlarda yetişmelerini sağlamak için 36 saatlik göç yolculuğuna çıkıyor.
Çoban Salih Aksu, yayla göçünün zorluklarını ve yaylacılığın geleneksel değerlerini şöyle anlatıyor: “Her yıl mayıs ayında karların erimesiyle yaylaya çıkarız. Sonbahar mevsiminde ilk kar yağdığında ise tekrar köyümüze döneriz. Bu göç yolculuğu bizim için sadece bir mevsimsel geçiş değil, hayatımızın bir parçası. Yolculuk sırasında yanımızda götürdüğümüz yemeklerle iki kere uyku molası veriyoruz.” dedi.
Göç yolculuğunda 150 adet koyun ve keçiyi özenle yöneten Aksu, tüm hayvanların sağlıklı bir şekilde yaylaya ulaşmasını sağlıyor. Yaylaya çıkarılan hayvanların 25 ila 30 kilogram arasında değişen ağırlıklara sahip ve genellikle 2 ile 3 yaşlarında olduğu biliniyor. Yolculuğun zorluğu, hem gece boyunca yollarda kalmayı hem de uzun süre boyunca hayvanlarla ilgilenmeyi gerektiren ağır koşullardan kaynaklanıyor. Çetin şartlara rağmen Aksu ve ailesi, bu gelenekten vazgeçmiyor.
Göç Geleneğini Yaşatmak
Çocukları ve torunlarıyla birlikte yaşayan Aksu, 10 yıl önce eşini kaybetmiş ve çobanlıkla ailesini geçindirmeye devam ediyor. Çocukları evlenip ayrı evler kurmuş olsa da bu büyük göç geleneğinde babalarına destek oluyorlar. Giresun’un Çovobası yaylasına her yaz çıktıklarını anlatan Aksu, burada komşularının yardımıyla kalıyor. Kendi evi ve arsası olmasa da arkadaşlarının sağladığı otlak alanlarda hayvanlarını otlatıyor.
Yolculuğun Zorlukları ve Yayla Yaşamının Çekiciliği
Salih Aksu, yaylaya gerçekleştirilen göçün, sadece bir yaşam biçimi olmadığını aynı zamanda zorluklarla yoğrulmuş geleneğe karşılık geldiğini ifade ediyor. Aksu’nun dediğine göre yolculuk boyunca 36 saat süren zorlu bir doğa mücadelesi veriliyor. Aksu “Hayvanların yaşları büyüdüğü için artık bu uzun yolu kat edebiliyorlar ama bu kadar uzun yolculuk elbette onlar için kolay değil.” diyor. Bu uzun ve meşakkatli yolculuk, yayla hayvancılığının doğal yapısını koruma çabasıyla birleşiyor ve yüzyıllardır süregelen bir gelenek olarak varlığını sürdürüyor.
Bahçeçakırlı köyünden Çovobası yaylasına uzanan bu büyük göç, her yıl hayvanların doğal ortamda beslenmesi ve çobanların yaşam mücadelesiyle iç içe geçiyor. Salih Aksu’nun ailesiyle birlikte her yıl bu göçe çıkması, bir yandan çetin doğa koşullarıyla mücadeleyi, bir yandan da geleneksel yaylacılığın güzelliklerini barındırıyor.
Son Kalanlardan Birinin Göç Çabası
Salih Aksu, köyde yayla göçünü sürdüren az sayıdaki aileden biri olmanın hüznünü yaşadığını, teknolojik gelişmeler ve modern tarım teknikleri nedeniyle pek çok kişinin geleneksel yaylacılıktan uzaklaştığını ifade ediyor. Eskiden kalabalık gruplar halinde çıkılan yayla yolculukları, artık birkaç çobanın inatla sürdürdüğü bir gelenek olarak devam ediyor. Bu geleneğin neredeyse tükenmiş olmasından duyduğu üzüntüyü dile getiren Salih Aksu, “Eskiden köyümüzden birçok aileyle birlikte yaylaya çıkardık. Çocukluğumdan beri bu göçü yapıyorum. O zamanlar yollar boyunca birbirimize destek olurduk, mola yerlerinde kalabalık olurduk. Şimdi ise neredeyse yalnız kaldık; köyden yaylaya çıkan birkaç kişi kaldı. Bu işi devam ettirenler azaldı çünkü artık herkes kolaya kaçıyor, büyükbaş hayvanlar ağıllarda suni yemle büyütülüyor.” dedi.
Salih Aksu, göç serüveninin son temsilcilerinden biri olarak yaylaya yapılan bu yolculuğun doğal ve kültürel mirasın bir parçası olduğuna inanıyor. Yaylada otlanan hayvanların etindeki lezzetin ve doğallığın, şehirde yaşayan insanların özlemle talep ettiğini ifade eden Aksu, “Bu işi yaparken aslında doğayla uyum içinde, eskiye dayanan bir mirası yaşatıyoruz. Ama ne yazık ki bu gelenek yavaş yavaş kayboluyor.” sözleriyle de geleneksel yaylacılığın ve organik hayvancılığın korunması gerektiğine dikkati çekiyor.
Gelecek Nesillere Miras Bırakma Çabası
Salih Aksu’nun çocukları her ne kadar yayla göçünde babalarına destek olsa da onların ve torunlarının bu işi devam ettirip ettirmeyecekleri belirsizliğini koruyor. Aksu, “Belki çocuklarım bu işi devam ettirmeyecek ama bu geleneği sonuna kadar yaşatmak istiyorum. Yaylada doğanın içinde olmak, hayvanların doğal bir şekilde yetişmesine şahit olmak benim için eşsiz bir mutluluk. Çocuklarım da yaylayı yalnız bırakmasını istemiyorum, onlara doğayla iç içe yaşamı göstermek için elimden geleni yapıyorum” ifadeleriyle yaylacılığın sadece bir geçim kaynağı değil, aynı zamanda çocuklarına bırakmak istediği kültürel bir miras olduğunu vurguluyor.
Haber: Selçuk Kahveci
Fotoğraf: Selçuk Kahveci