Marka, Reklam ve Pazarlamanın Önemi
Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) İletişim Fakültesi’nde 4-5 Aralık tarihlerinde “Mehmet Ak ile Türkiye’de Public Relations” adlı workshop ve konferans düzenlendi.
İletişim Fakültesi ile Organizasyon ve Medya Topluluğu iş birliği tarafından düzenlenen etkinlikte marka yönetimi danışmanı Mehmet Ak tarafından halkla ilişkiler, marka, reklam, pazarlama ve imajın önemi ile ilgili workshop ve konferans düzenlendi.
Konferansa Çarşamba Belediye Başkanı Hüseyin Dündar, İletişim Fakültesi Dekan Yardımcıları Dr. Öğr. Üyesi Ahmet Oktan ve Dr. Öğr. Üyesi Sinan Kaya, Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölüm Başkanı Doç. Dr. Recep Yılmaz, Radyo Sinema ve Televizyon Bölüm Başkanı Dr. Öğr. Üyesi Ömer Çakın, akademisyenler ve çok sayıda öğrenci katıldı.
4 Aralık tarihinde düzenlenen workshop da Mehmet Ak İletişim Fakültesi öğrencileri ile bir araya gelerek tecrübe ve fikirlerini paylaştı. İletişim sektöründe birkaç yıl içerisinde çok şey değiştiğini söyleyen Ak “Eskiden ben bizim alanımızı pazarlama ve iletişim diye anlatırken işin içine artık dijitalleşmenin girdiğini gördüm. Ben o zamanlar tasarımcı olduğum için kendi web sitemi yaptırmak istedim. Siteme eklemek istediğim her şeye olmaz cevabı alınca kendim oturup nasıl yapılacağını öğrendim çünkü dijital sektöre hâkim olmak zorundaydım.” dedi.
“Bizim işimiz etkileme sanatıdır”
Sektörde öğrenilmesi gereken en önemli faktörlerden birisinin insanları etkilemek olduğunu söyleyen Ak “Bizim işimiz etkileme sanatıdır. Etkili konuşmalıyız, etkili yazmalıyız, hep etki hep etki. Yani bir marka sizi ne kadar etkilerse kendini hatırlatması o kadar kolay olur.” dedi. Mehmet Ak ayrıca “Grafik sanatlar hislerin eğitimidir. Bizlerin hisleri eğitilir. Bakış açımız şekillenir, hisleri anlarız ve ona göre proje üretiriz. İnsanların neye eğilim gösterdiğine hâkim olursanız işiniz daha kolay olur.” şeklinde konuştu.
“Ne üretirsem satarım yılları”
5 Aralık tarihinde düzenlenen konferansa marka, reklam ve pazarlamanın tarihsel gelişimi ile başlayan Mehmet Ak “Kavramları anlamak için tarihsel gelişime bakmak lazım. Önce 1900’lü yılların başına gidelim. Bu yüz yılda tüm dünya bir sanayileşme dönemine giriyor. Biz bu yılların adına ne üretirsem satarım yılları diyoruz. Diyelim bir atölyede 10 tane bisiklet, 3 tane otomobil üretiliyor ama alıcı 50 tane, yani alıcı çok ve üretici az. Kısacası o yıllarda herkes ürettiği her şeyi satabiliyor. 1930’lu yıllara gelindiğinde ise artık fabrikalar ne üretirse satamamaya başlıyor. Bu yıllarda da pazarlama devreye giriyor. İş dünyası iki şeyi iyi yapmak zorunda kalıyor; önce iyi üretmek, sonra iyi pazarlamak. 1950’li yıllarda ise iş biraz daha zorlaşıyor. O yıllarda da reklam devreye giriyor.” dedi. O yıllarda özellikle radyo ve televizyonun önem kazanmasıyla insanların dikkatinin medyaya doğru kaydığını ve buralara reklam vermeye başlayan firmaların biraz daha iyi kazanma yolunda ilerlediğini belirten Mehmet Ak “Bu yıllarda iş dünyasında firmalar hem iyi mal üretmek ve pazarlamak hem de iyi reklam yapmak zorunda kalıyorlar. 1970’li yıllara gelindiğinde iş daha fazla zorlaşıyor ve halkla ilişkiler ile ilgili durumlar devreye giriyor.” dedi. Bu yıllarda medyanın insan hayatında eskisinden daha fazla önemli bir yer almaya başladığını söyleyen Ak “Medya da doğru yer almak şirketler için önemli bir durum haline geldi. İstediğiniz kadar güzel mal üretin, iyi pazarlama, iyi reklam yapın, medyada sizin ile ilgili çıkan kötü bir haber firmanızı batırabiliyor. Bu yüzden Public Relations (PR) yani halkla ilişkiler konusunda da uzman olmanız gerekiyor.” şeklinde konuştu.
“Kendinizi sevdiremezseniz hiçbir şey yapamazsınız”
Halkla ilişkileri kısaca sevgi olarak özetleyen Ak “İstediğiniz kadar işinizi iyi yapın kendinizi sevdiremezseniz hiçbir şey yapamazsınız. Firmalarında, markalarında kendisini sevdirmesi gerekiyor çünkü bu sektörde firma ve halk arasında en önemli bağ sevgidir. Birçok firma kendilerini sevdirmek için büyük çaba harcıyor ve PR departmanı aracılığı ile bu işleri yapıyor, kendini basın yoluyla sevdiriyor, saygı, sevgi ve sempati kazandırmaya yönelik faaliyetleri organize ediyor.” diye vurguladı. Nitelikli elemanın önemine dikkat çeken Ak” 1980’li yıllarda iş dünyasının gereksinimleri daha da büyüdü ve insan kaynakları devreye girdi. Yani siz şahane mal üreteceksiniz, iyi pazarlayacaksınız, iyi reklam, iyi PR yapacaksınız tamam da kim yapacak bu işleri? Tabii ki nitelikli insanlar. Yani şirketler en iyi elemanları işe almak ve onları en uzun süre o işyerinde tutma metodunu geliştirerek firmaların ömrünü uzatmayı hedefliyor. Sonuç olarak en iyi elemanlarla çalışan firmalar en iyi işleri yaparak başarılı oluyorlar.” dedi.
“İyi PR iyi başarı demektir”
Marka ve başarının birbiri ile doğru orantılı olduğunu vurgulayan Ak “2000’li yıllara geldiğimizde olay markaya geldi. Artık şirket olup sadece ürün çıkarmak yetmiyor, bir de markanız olacak. Marka kalite ve iyi reklam demektir. İyi PR iyi başarı yani yüksek ticari gelir elde etmek demektir. Marka kuvvetli bir beste yapmak gibidir. Öyle bir beste olacak ki yıllarca dillerden düşmeyecek ve akıllarda daima yer edinecek. Bunun için insan kaynaklarıyla, PR‘ıyla, ürünüyle ortaya bir şarkı, bir beste gibi bir şey çıkması lazım.” sözleriyle markanın önemini belirtti.
“Bir öğle yemeğini bin 500-2 bin dolara yiyorsun”
Şehir markalaşması ve bunun getirdiği popülerlik ile ilgili yurt dışı izlenimlerini paylaşan Mehmet Ak “Paris’e her yıl 70 milyon turist geliyor ve şehrin kendisi bir marka olduğu için defalarca gelmeye devam ediyorlar. Hatta bazı restoranlardan 3 ay önceden randevu alıp bir öğle yemeğini bin 500-2 bin dolara yemeği göze alıyorlar. Marka olmak demek bu demektir.” dedi.
“Doğru reklam yapabilmek için kimlik oluşturmanız lazım”
Sözlerine reklam kimliği oluşturmanın şirketler için ne kadar önemli olduğunu anlatarak son veren Ak” Doğru reklam yapabilmek için doğru bir kimlik oluşturmak gerekir. Bunun için de 4 temel bilgiye ihtiyaç vardır. Grafik, reklam, halkla ilişkiler ve pazarlama. Yani bu 4 bilginin entegrasyonuyla kuvvetli bir reklam yaparak kendi imajınızı oluşturabilirsiniz. İmajınızı oluşturduktan sonra yıllarca o imajda gitmeniz gerekir. Sürekli imaj değişikliği yapmanız sağlıklı olmaz. İstikrarlı bir marka böyle oluşur. Örneğin Milka. İnsanların 60 senedir mor inek görünce akıllarına Milka’nın gelmesi buna en güzel örnektir.” dedi.
Konferans, Doç. Dr. Recep Yılmaz’ın Mehmet Ak’a teşekkür plaketi takdim etmesi ve toplu fotoğraf çekimi ile son buldu.