Savaşın ortasında savunmasız bedenler
Dünyaya gözlerini umutla açan çocukların savaş ortamında yaşamak zorunda kalmaları acımasız bir gerçek olarak karşımıza çıkıyor. Peki savaş, çocukların dünyasında nasıl bir travma yaratıyor? Konuyu Genç İfade ekibi olarak uzmanlarına sorduk.
Dünya, son yıllarda büyük bir trajedinin ortasında kalan milyonlarca insanın dramını izliyor. Yaşanan bu vahşet sonucunda insanlar ailelerini, yakınlarını, sevdiklerini kaybetti. Hayatta kalmayı başaranlar başka ülkelere sığınarak yaşam mücadelelerini sürdürmeye çalışıyor. Çocuklar ise bu trajedinin tam ortasında duruyor.
“Her uçak gördüğümde korkuyorum”
Suriyeli Haysam 8 yaşında. Biri 5, biri 4 yaşında olan iki kardeşi var. Hepsi savaş ortamına erken yaşlarında tanık olmak zorunda kaldı. Haysam, savaşı şöyle tanımlıyor: “Savaş benim için bomba, uçak, gürültü, silah gibi şeyleri ifade ediyor. Her uçak gördüğümde korkuyorum ve ağlayarak eve kaçıyorum.”
Haysam’ın annesi ise savaş ortamında 2 ay yaşadıklarını belirterek, “Savaş maddi manevi olarak bizi çok yaraladı, çocuklarımızda kalıcı hasarlar bıraktı. Türkiye’ye geldiğimizde bunu daha iyi gözlemledik, çocuklar her uçak geçtiğinde savaş uçakları zannedip korkuyorlar. Her gece ağlayarak yataktan sıçrıyorlar” diyerek yaşadıkları travmayı anlatıyor.
“Savaş ortasında yaşamak çocuklar için psikolojik travma”
Haysam ve kardeşleri savaşın bıraktığı izleri taşıyan milyonlarca çocuktan sadece birkaçı. Savaştan kurtulan ve yaşamaya çalışan bu küçük bedenlerin yıkılmış dünyalarını iyileştirmek için neler yapılmalı sorusunu Çocuk ve Ergen Psikiyatri Dalı Uzm. Dr. Melih Nuri Karakurt’a sorduk. Savaş ortasında yaşamanın çocuklar için psikolojik bir travma olduğunu vurgulayan Karakurt, “Savaş ortamında yaşayan çocuklar hem korku ve endişe yaşarken hem de savaşın kaybettirdiği yakınlarının veya arkadaşlarının yaslarını tutar. Bu noktada en vahim durum ise çocukların bir noktadan sonra savaşı kanıksamaları, adeta hayatının bir parçası olarak görmeleridir” diyor.
Çocukların savaş ortamında kendilerini güvende hissetmelerinin mümkün olmadığını ifade eden Karakurt, savaşın çocuklar üzerinde bıraktığı etkileri şöyle anlatıyor: “Savaş ortamında yaşayan çocuklarda iki temel ruhsal sorun gözlenir. Birincisi psikiyatride travma sonrası stres bozukluğu denilen bir hastalıktır. Bu hastalıkta endişe ve korku duyma, kaçınma davranışı, uyku sorunları, dikkat bozuklukları görülebilir. İkinci durum ise özellikle yakınlarını kaybetmiş çocuklarda görülen yas reaksiyonlarıdır. İsteksizlik, mutsuzluk, hayattan bir şey beklememe ve ölüm düşünceleri gibi. Yanı başında bomba patlayan çocuk hiçbir koşulda kendini güvende hissetmeyecektir. Bu nedenle savaştan kurtulan aileler, çocuklarını savaşın olmadığına ikna etmeliler ve onlara güvenli bir ortam sağlamalılar. Ancak aile fertleri de savaş mağduru oldukları için öncelikle kendi ruhsal durumlarını düzeltmelidir.”
“Mültecilik başlı başına travma”
Savaş nedeniyle ülkelerinden ayrılıp farklı bir ülkeye gelen çocuklarda iki ruhsal travmanın görülebildiğini dile getiren Karakurt, “Birincisi zaten var olan savaş, diğeri ise farklı bir ülkeye iltica etmenin verdiği sosyal anlamda zorluklar. Dilini ve kültürünü bilmediği bir ülkede yaşamak başlı başına ruhsal travmadır. Ekonomik sıkıntılar, alıştığı sosyal ortamdan uzaklaşma, çocuk işçiliği mültecilerin yaşadığı başlıca sorunlardır. Bu duruma alışma süreci ne kadar kısa sürerse psikolojik açıdan zarar görme o kadar az olacaktır. Ancak nereden bakarsak bakalım mültecilik başlı başına çok büyük bir travmadır” şeklinde konuşuyor.
Karakurt son olarak şunları söylüyor: “Savaş ortamından en çok çocuklar etkileniyor ve bu etkilerin bertaraf edilmesi uzun yıllar alabiliyor. Dikkat edilecek en önemli husus çocuklarımıza barışın kıymetini öğretmek ve savaşla hiçbir şeyin çözülemeyeceğini göstermek. Böylece gelecek nesilleri savaşın verdiği travmalardan koruyabiliriz.”