Duygudurum bozukluğu: Depresyon
Zaman zaman kendimizi mutsuz veya çaresiz hissedebiliyoruz. Ancak bu hissiyatlar gün aşırı olmaya başlıyorsa ve gittikçe artıyorsa bunlar depresyon hastalığının başlangıcı olabilir.
Önceden tutkunu olduğunuz takımın maçını izlemeyi bırakın, ismini dahi duymak istemiyor olabilirsiniz. Büyük bir aşkla çaldığınız gitarınızı artık elinize almak istemiyor veya hayranı olduğunuz sanatçının şarkılarını bir kere bile dinlemiyor olabilirsiniz. Bütün bu belirtiler, depresyon hastalığına işaret ediyor olabilir.
Depresyon hastalığını Uzman Doktor Ufuk Çeşmeci bize şu şekilde açıklıyor: “Depresyon, kişinin kendini kötü hissetmesi, karamsar olması, geleceğe yönelik umutsuz olması, daha ileri vakalarda ise intihar düşüncesine dahi sahip olabileceği ağır bir buhrandır.” Uzman Doktor Deniz Özturan ise depresyonun bir duygudurum bozukluğu olduğunu belirtiyor ve ekliyor: “İştahsızlık veya iştah artışı, uykusuzluk ya da fazla uyuma, hayattan zevk alamama, halsizlik, yorgunluk, değersizlik, suçluluk hali, dikkatte azalma, intihar düşünceleri depresyon belirtileridir.”
Çok farklı depresyon çeşidi olduğunu ifade eden Çeşmeci, “Belirtiler kişiden kişiye değişebiliyor. Bu belirtiler bazılarında stres veya travma sonrası, bazılarında ise herhangi bir travma olmadan ortaya çıkabiliyor. Depresyon hastalığının en önemli tanı kriteri, kişinin kendini ruhsal olarak çökmüş hissettiği hali, yani mutsuz, keyifsiz ve yoğun isteksizlik halidir. Bunların dışında kronik yorgunluk, uyku bozuklukları, iştah bozuklukları, odaklanma bozukluğu, intihar düşüncesi ya da geleceğe yönelik umutsuz, karamsar düşünceler de diğer tanı kriterleridir.”
“Ruhsal bozukluklar tekrarlayıcı olur”
Ruhsal bozuklukların genellikle tekrarlayıcı olduğunu ifade eden Çeşmeci, gözlemlenen belirtilerin tekrarlanması durumunda doktor kontrolünde bir tedaviye başlanması gerektiğini vurguluyor. Bu konuda Özturan ise, “Depresyon yineleyici bir hastalıktır. Daha önce depresyon geçirmiş kişilerde, depresyon belirtilerini gözlemek, özellikle intihar riski konusunda dikkatli olmak gerekir” diyerek sosyal destek faktörüne dikkat çekiyor.
“Depresyon ailesel yatkınlık gösterir”
Depresyonun ailesel yatkınlık gösterdiğini belirten Özturan, bu hastalığın yakın akrabalarda görülme riskinin 2-5 kat fazla olduğunu dile getiriyor. Çeşmeci ise, “Tüm ruhsal hastalıklarda genetik bir yatkınlık vardır. Çift yumurta ikizlerinde depresyon görülme oranı yüzde 40’dır. Tek yumurta ikizlerinde bu oran yüzde 60’a kadar çıkar. Anne veya babasında psikiyatrik bir rahatsızlık olan bir çocukta bu oran yine diğerlerine göre yüksektir” diyor.
Depresyon tedavisi hakkında merak edilenler
Peki depresyon tedavisinin yöntemleri nelerdir? Bu konuda Çeşmeci bize şunları söylüyor: “İlaç tedavisi uygulanabilir veya terapiler yapılabilir. İlk kez depresyon tanısıyla gelen bir hastanın ortalama 6 aylık bir tedavi süresi vardır. Bunun ilk 2 ayında hasta toparlanır. Sonraki 4 ayı ise biz idame ederiz. Yani kişinin tekrar hastalanmaması için belli bir süre daha tedaviye devam edilir. Diyelim ki 6 ay geçti ve tedavisi bitti. Bu kişinin 5 yıl içinde tekrar hastalanma ihtimali yüksektir. Yıllar içinde azalır tabi. Mesela ilk yıl yüzde 40 ise, ikinci yıl yüzde 30’a düşer bu oran. 5 yıl içerisinde bu kişi tekrar depresyon atağı geçirirse, bu ilaç tedavi sürecini 6 aydan 1 yıla bazen 2 yıla kadar uzatabiliyoruz. Yani her geçirdiği atak hastanın tedavi süresinin biraz daha uzamasına sebep olur.”
Uzmanların da belirttiği gibi depresyon ciddi bir ruhsal hastalıktır. Bu nedenle de çevremizde depresyon belirtilerinden birini gözlemlediğimiz kişi ya da kişiler var ise onları psikiyatri kliniklerine yönlendirmemiz erken tedavinin başlaması açısından faydalı olacaktır.