Kara fırınlardan simit saraylarına uzanan gizemli hikaye
Fırınların camekanında, simit arabalarının içinde, gündelik hayatımızın olmazsa olmazı, kimi zaman dost sohbetlerinin vazgeçilmezi, kimi zaman çocukluk anılarının ortağı, kimi zaman işe yetişme telaşında en vefalı kahvaltılık, kimi zamansa martılara ziyafet… Nam-ı diğer, susamlı döner; simit.
Açlığın imdat sesine günün yirmi dört saati kulak veren sımsıcak simitler sokakların en güzel lezzeti belki de. Kara fırınlardan simit saraylarına uzanan bu gizemli hikâyede aynı zamanda hayatı anlamaya dair izler var, arkasında koca bir tarih var. Farkında olmasak da dünyanın yeni yeni tadına vardığı bu lezzet yüzyıllardır Türk kültürünün baş tacı…
Peki nedir bu keşfin arkasında yatan tılsım? Keyifle günün her saatinde yediğimiz, her yaşta tutkunu olduğumuz susamlı halkanın geçmişi ve özellikleri hakkında pek bir şey bilmiyoruz. Genç İfade Ekibi olarak, bu gizemli hikâyenin kahramanı simidin kökeni, tarihi, bugünü hakkında bir araştırma yaptık.
Anadolu’nun kültürel hazinelerini, araştırmaları ve yayınları ile gün yüzüne çıkartarak ilklere imza atan Prof. Dr. Artun Ünsal “Susamlı Halkanın Tılsımı“ adlı kitabında simidin gizemini şöyle açıklıyor:
“Can kurtaran halkası
Susamdandır markası,
Kimseye karşı yoktur
Gösterişi, cakası…
Anonim
Yanıtı simit olan bu eski İstanbul bilmecesi, simidin günlük yaşamamıza ne denli girmiş olduğunu yansıtmıyor mu?
Tadıyla hayatımızda bu denli yer edinen, kitaplarımıza, şiirlerimize, manilerimize konu olan simidin tarihi çok eskilere dayanıyor.
Prof. Dr. Artun Ünsal’a göre simidin tarihi, Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu’da hüküm sürdüğü dönemlere kadar uzanıyor. Bu dönemde sarayda un depolarına “simithane”, padişah fırınına ise “simit fırını” denilirdi. Simitle ilgili bilinen bir başka hikâyede padişahların ramazanlarda iftardan sonra yollarda saf tutan askerlere simit hediye ettikleri. Simit o yıllarda padişah hediyesi sayılacak kadar kıymetli, saraylı bir hediye.
Ünsal’a göre halka biçiminde has undan yapılmış yuvarlak bir çeşit ekmek türü anlamına gelen simide, o dönemlerde kullanılan “halka simit” ya da “simid-i halka” tanımıyla ilk kez 1593 tarihli Üsküdar Şeriye Sicili’nde rastlanıyor. “Simid-i halkanın” halkasının düşmesi, yani simidin tek başına bildiğimiz simit şeklinde tanımlaması epey bir zaman almış. Ünsal, kitabında, ilk olarak 18. yüzyıl kayıtlarında, “Halka-ı simit” yerine artık sadece “simit” dendiğini belirtiyor.
Türkiye’de Günde Yaklaşık 2,5 Milyon Simit Tüketiliyor
Geçmişi Osmanlı’ya dayanan saraylı simit, kara fırınlardan, bugünün Simit Saraylarına uzanan bir gizemli bir serüvene sahip. Bugün ülkemizde pek çok yörede, her biri kendine özgü özellikleri ile yapılan, zengin fakir ayırt etmeyen simit, artık dünyanın keşfettiği bir lezzet haline geldi. Prof. Dr. Ünsal, kitabında, uluslararası modern fast foodun ağır toplarının, kentin yüzyıllardan süzülüp gelen yiyecek alışkanlıklarını bir ölçüde etkilese bile, fethetmelerinin olanaksızlığına dikkat çekiyor. Geleneksel sokak simidinin artık ayaküstü sabah ve ikindi kahvaltıları ya da öğlenleri “öğün geçiştirme”nin ötesinde, bu kez sabit ve kapalı bir mekânda, günün her saatinde bulunabilen, bol seçenekli ve doyurucu, Batılıların deyişi ile fast food tarzı bir yiyeceğe dönüştüğünü ve Türkiye’de günde yaklaşık 2,5 milyon simit tüketildiğini belirtiyor.
Türkiye’nin İlk Patentli Simidi Samsun Simidi
Prof. Dr. Artun Ünsal’ın kitabında da yer verdiği klasik susamlı simitler içerisinde yer alan Samsun simidi, Türkiye’nin ilk patentli simidi olarak tarihe geçti. Samsun Ticaret ve Sanayi Odası’nın talebi sonucu Samsun simidi 2014 yılının Şubat ayında Türk Patent Enstitüsü tarafından tescil edildi.
Samsun Fırıncılar Odası Başkanı Yılmaz Yiğit, Samsun halkının simide çok düşkün olduğunu, şehir dışında yaşayan Samsunlu simit tutkunlarının dahi simidi sipariş ettiklerini dile getirerek, Samsun ilinde günlük üretimin 50-60 bin civarında olduğunu söylüyor.
Yine Samsun Ticaret ve Sanayi Odası’ndan başka bir yetkili ise şöyle diyor: “Tüketiciler, yöre adıyla satılan ürünleri, yöre adına duydukları güvenle aynı türdeki diğer ürünlere tercih ediyor. Bu da bölgesel ekonomideki hareketliliği, istihdamı, ihracat ve rekabeti geliştiriyor. Bu oluşum birinci derecede bölgemizin ekonomik ve sosyal gelişimine katkı sağlıyor.”
Sokak Simidi Bugünün Saraylısı Oldu
Şimdilerde kara fırınlarda üretilen sokak simidinden ziyade daha çok sanayi simidi üretiliyor. Öyle ki New York, New Jersey, Chicago, Los Angeles, Miami, Philedelphia, Washington, Boston ve Toronto ve Montreal’de insanlar simit ve çay kültürü ile tanışıyor.
Dünyayı bu kültürle tanıştıran bir isim, Haluk Okutur
Misyonunu “tüm dünyayı simitle tanıştırmak”, vizyonunu ise “yenilikçi yaklaşımlarla Simit Sarayı’nı bir dünya markası yapmak” olarak belirleyen, Türkiye’de 200’ün üzerinde şubesi ve 3 binden çok çalışanı bulunan Simit Sarayı Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Okutur ile simidin dünya pazarlarına uzanan serüvenini konuştuk.
Neden ‘simit’? ODTÜ İşletme Mühendisliği eğitimi alan bir kişi olarak, geleneksel bir tat olan “simit”i iş kolu olarak seçmenizin nedenleri nelerdi?
Bütün gençler gibi hayata atılırken, ben de hangi işi yapayım, nasıl daha çok para kazanırım gibi düşüncelerle yola çıktım. Gerçekleştirmek istediğim birçok iş modeli ve proje vardı. Ancak hepsi için sermaye gerekliydi. O tarihlerde Türkiye’de çok sayıda mahalle bakkalı olduğunu fark ettim. Ancak dünyada olduğu gibi ülkemizde de değişen ticari anlayışlar ve tüketim alışkanlıkları nedeniyle mahalle bakkalları hızla kapanıyordu. Ben de bu konuda bir kitap yazmaya karar verdim. Mahalle bakkallarının müşterilerini tekrar kazanmalarını sağlayacak, daha iyi hizmet vermeleri için küçük ipuçları veren, onlara rehber olacak bir kitap yazmaya başladım. 50-60 sayfalık bu kitabın satışından elde edeceğim gelirle, ben yapmayı düşündüğüm işleri yapacaktım ve mahalle bakkalları ise bu bilgilerle ayakta kalacaklardı. Çalışmalarım çok uzun sürdü ve binlerce sayfaya ulaştı. Çok zaman geçtiği için konu güncelliğini yitirdi. Bu projenin sonuçsuz kalması beni çok üzse de bu çalışma bana tecrübe kazandırdı. Türkiye’deki perakende sektörünün tüm dünyada olduğu gibi çok önemli bir sektör olduğunu fark ettim. Perakende sektöründe çalışmaya karar verdim. İnsanların ceplerinde en küçük paralarıyla en çok satın aldıkları ürünlerin listesini çıkardım. Gıda sektörünün içerisinde en ucuza satılan ve en çok tüketilen ürünün ekmek, ondan sonra ise simit olduğunu gördüm. Simit için yaptığım araştırmalarda her gün ülkemizde milyonlarca simit satıldığını, yılın 365 günü sevilerek tüketildiğini, günün her saati yenebildiğini gördüm. Fakat buna rağmen, ne üretim koşullarıyla, ne de satış koşullarıyla simit hak ettiği değeri görmüyordu. Daha iyi koşullarda üretilirse ve modern satış yöntemleriyle piyasaya sunulursa, hem 500-600 yıldır kültürümüzde olan bir ürüne sahip çıkmış oluruz hem de bu işten kazanç elde edebiliriz düşüncesiyle Simit Sarayı projesini hayata geçirdim.
Bu işe başlarken eleştiri aldınız mı?
Arkadaşlarıma, tanıdığım insanlara ve çevremdeki insanlara bahsettiğim zaman, aldığım cevaplar hep aynı oldu. “Bu kadar okudun, çalıştın sonunda simitçi mi olacaksın?” Bu konuda kararlı olduğumu söyleyince de “Bizim sokağa atacak paramız yok. Zaten her yerde caddelerde, meydanlarda, sokaklarda simit satılıyor, bunun için mağaza açmaya yatırım yapmaya gerek yok” dediler. Girişimcilerin çok sık karşılaştıkları bir durum bu.
1990’larda Simit Center’larla tanışan bir toplumuz. O yıllarda arka arkaya birçok şehirde açılan Simit Center’lara halkın ilgisi büyük oldu. Ancak siz markanızı, “Simit Sarayı” adıyla konumlandırdınız, bunun özel bir nedeni var mı?
2000’li yıllar öncesinde ülkemizde, sokakta satılan, hijyenik koşullarda üretilmeyen ve satılmayan simit ile ilgili bir tepki oluşmaya başlamıştı. Simitin gerek üretim gerekse satışının sağlıklı koşullarda yapılmadığını fark edince, hem üretim hem de sunum şeklinin değiştirilmesi gerektiğine karar verdik ve simit ilk olarak bizimle birlikte modern cafelerde satılan bir yiyecek haline geldi.
Dünya Simitle Tanışıyor
Günün yirmi dört saati severek tüketilen bir yiyeceğimiz olan simitlerin kara fırınlardan dünya pazarına çıkma süreci nasıl gelişti, yaşadığınız zorluklar neler oldu?
Araştırma geliştirme departmanımız, tüketici alışkanlıklarını ve beklentilerini karşılamak, pazarın sürekli değişen ihtiyaç ve taleplerine hızlı cevaplar sunmak, yeni ürünler geliştirmek için inovasyon çalışmaları gerçekleştiriyor. Özellikle farklı bir pazarda mağaza açmadan önce simide aşina olmayan misafirlerimizi de mağazalarımız ile tanıştırmak amacıyla pazarın kendine özel talepleri doğrultusunda tüketicilerin damak tadına uygun yeni ürünleri menümüze ekliyoruz. İlk yurt dışı mağazamızı 2010 yılında Hollanda’da açtık. Çünkü Hollanda Avrupa’dan farklı özellikleri olan bir ülke ve pek çok dünya markası Avrupa’daki ilk mağazaları için Hollanda’yı tercih ediyor. Daha sonra diğer Avrupa ülkelerinde devam ettik. 2015 yılı hedefimiz yurt içi ve yurt dışında 457 mağazaya ulaşmak. Bu yıl özellikle yurt dışı mağaza açılışlarımıza ağırlık vereceğiz. Avrupa ve Orta Doğu’da pek çok yeni mağazamız hizmete girecek. Şubat ayında Londra Oxford Street’te açtığımız ilk mağazamızın ardından ikinci mağazamızı Mart ayı içinde Bond Street’te hizmete sunacağız. 2015 sonuna kadar İngiltere’de toplamda yedi mağazaya ulaşmayı planlanıyoruz. Aynı şekilde New York’ta ikinci ve üçüncü mağazamızı da açacağız. Ortadoğu’da ise Suudi Arabistan’ın en büyük yatırımcı şirketlerinden Al Hokair Group ile birlikte açılışlarımıza hızla devam ediyoruz. 2017 yıl sonuna kadar Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Ürdün ve Mısır dâhil olmak üzere yedi ülkede 125 mağaza açmayı hedefliyoruz.